• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

HACI BEKTAŞ VELİ    06.12.2021



HACI BEKTAŞ VELİ

13.Asır Anadolu insanına, Türklük, İslamiyet ve bütün insanlık alemine çok büyük hizmetler vermiş olan, İslam’ın engin ve bereketli pınarından ilahi mutluluğun içilmesine olanak sağlayanların ön safında bulunan ve yüce peygamberimiz HZ. Muhammed (S.A.V.) efendimiz, Hz. Ali, Kur-an ve ehli-beyt inanç sevgi ve muhabbetini kalplerimizde ve gönüllerimizde sönmez bir meşale gibi nurlandıran, Nebevi ve Muhammedi bir nur ve ahlak ile aklanan  “Eline diline beline hakim ol, eşine aşına işine sahip ol, anlı açık, gönlü açık, sofrası açık ol, sır tutucu, ayıp örtücü, hiddet ve gazabı yutucu ol. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır, düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu. İncinsen de incitme, hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız, insanın cemali sözünün güzelliğinden belli olur. Peygamberler ve veliler Cenabı Allah’ın insanlara birer hediyesidir, kadınlarınızı okutunuz, kadınlarını okutmayan milletler yükselemez ” diye bütün cihana haykıran bu insan “Hünkâr Hacı Bektaş Veli’dir.”

Bu yüce Allah dostunun büyük evliyanın eşsiz dehasını, ilim ve hikmet-i ilahi dolu vecizelerini, erdem ve faziletlerini ihtiva eden eserleri ile dopdoludur. Anadolu’muzun tarihinde, Hz. Ali ve Ehli-beytin ser çeşmesi, serfi razı konumunda bulunan, Anadolu’muzda, balkanlarda, dünyanın muhtelif yerlerinde, milyonlarca bir kitlenin manevi piri, öncülüğünü yapan, 8.Asırdan beri çağları aşan, karanlıktan aydınlığa, kin ve husumetten barış ve kardeşliğe dostluğa hoşgörüye davet eden ve bütün insanlığı kucaklayan bu yüce insanın erdem ve faziletlerine yalnız Türkiye’mizin değil, İslam aleminin ve bütün insanlık aleminin büyük bir ihtiyacı vardır.


HACI BEKTAŞ VELİ'NİN HAYATI

Hacı Bektaş Velinin babası Orta Asya Mavera-ün nehir “Nişabur Sultanı Padişahı” İbrahim-i Sani, Annesi Nişabur’un ünlü âlimi Şeyh Ahmed’in kızı “Hatem Hatun’dur.”

Babası, oğlu Hacı Bektaş’ı bu şehirde Âlim, üstün keramet sahibi, Türkistan’ın Doksandokuzbin pirinin piri, ”Hoca Ahmet Yesevi’nin “5.nci post nişini Şeyh Lokman Perende Hazretlerinden önce Arapça ve Farsça’yı öğrendi. Arkasından “Kur-an, Hadis, Fıkıh, Kelam, Rical, Milal-u-Nihal ve Ledün ilmini tedris etti. Öğrencilik çağında Tanrının izzeti ve kudreti ile hocası olan piri Hacı Bektaş ‘tan kerametler gördü. Bir gün hocasına; “Hocam bir nazar etseniz de mektebin içinden bir su çıksa, bizde dışarıdan su getirmeye muhtaç olmasak” dedi. Lokman Perende ise “Bizim buna gücümüz yetmez” dedi. Bektaş el kaldırıp dua etti. Mektebin orta kısmında güzelim bir pınar çıktı. Lokman öğrencisi Bektaş’ın kerametlerini görünce çok sevindi ve “YA HÜNKÂR” dedi.   Bu suretle Bektaş’ın adı “Hacı Bektaş Veli Hünkâr” kaldı.

Hocası Lokman Perende hacca gitmişti. Tavaf etti. Yanındaki arkadaşlarına “Bu gün Arife günü şimdi bizim evde bişi (tatlı) pişirirler dedi. Lokman’ın bu sözü Hünkâra malum oldu. Lokman’ın karısına “Bir tepsiye birkaç tatlı koyunda verin bana” dedi. Bektaş tatlıyı aldı göz yumup açıncaya kadar hacda Lokman Perende’ye götürüp sundu. Şeyh Lokman bunu görünce hikmetini anladı. Hac töreni bitip hicazdan döndü, Horasan’a yakın gelince bütün Nişabur halkı Lokman Perende’yi karşılayarak “Haccın kutlu olsun” dediler. Elini öptüler. Lokman ise Hacı dedi Bektaş’tır. Gidip Bektaş’ın elini öptüler kerametlerini bir bir Haber verdi halkta bunu duyunca Bektaş’a baş eğdi, böylece adı “Hünkâr Hacı Bektaş-al-Horasani” oldu.

Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin küçük yaştaki ilmi kerametleri halk arsında coşkun bir sel gibi dilden dile söylenerek şöhreti bütün Horasan beldesine yayıldı. Halk ise “erenler bu daha küçük bir çocuk bu kerametleri nereden bulmuş dediler.” Hacı Bektaş ise mübarek ağzını açıp ben dedi;” Âlemlerin rabbi, Kevser sakisi, Tanrının Arslan’ı, Vilayet padişahı, Müminler emiri, Hz. Ali’nin sırrıyım, bizim aslımız neslimiz odur bu çeşit kerametlerin zuhuruna şaşılmaz, çünkü Tanrı nasibidir bu” dedi. Ayrıca horasan pirleri erenleri Hacı Bektaş’a “Susam yaprağı üzerine seccadeyi sererek susam yaprakları kırılmadan iki rekât namaz kılarsanız biz senin kerametlerine şeyhliğine teslim oluruz” dediler. Hacı Bektaş seccadeyi serdi seccade yaratıcı tanrının kudreti ile havada durdu. Hünkâr seccadenin üzerine çıkıp iki rekât namaz kıldı. Oradaki erenlerin hepsi gelip Hünkâra teslim oldular. Hacı Bektaş Veli’nin şan ve şöhreti, züht ve takvası, ilmi tanrının izni ve izzeti ile kerametleri artık Orta Asya Horasan bölgesini kaplamış idi herkes onun velayet nurunun, makamının temsilcisi olduğuna iman ettiler.


HACI BEKTAŞ VELİ’NİN SOYU

Tarihi kayıtlara göre Hacı Bektaş Veli’nin soyunun 12.imamların,7.nci imam Musa-i Kazım Hazretleri’nin 13.ncü göbekten torunu olduğu, neslinin Hz.Ali ve Hz.Fatıma’dan Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimize intikal etmiş olup “SEYYİD”tir. Hacı Bektaş Veli’nin soy seceresi velayetnamede şöyle izah edilmektedir. Hacı Bektaş Veli, İbrahim Al-Sani diye anılan Seyyid Muhammed’in oğludur. Seyyid Muhammed Musa-i Sani oğludur. Musa, İbrahim Mükerrem-Al Mucap oğludur. Bu zat Sultan-ı Horasan Aliyy-ibn-i Musa-i Rıza’nın, ana baba bir küçük kardeşidir. Aliyy-al-Rıza, İbrahim-Al Mücap, Abbas, Kasım, altısı bir anadandır. Analarının adı Necmet-Al-Neseviye’dir. İbrahim Aliyyul Rıza’nın kardeşi olan İbrahim-Al Mücap, İmam Musa-i Kazım’ın oğludur. Musa-i Kazım, İmam Cafer-i Sadık oğludur. İmam Cafer-i Sadık, İmam Muhammed’i Bakır oğludur. İmam Muhammed’i Bakır, İmam Zeyn-al Abidin oğludur. İmam Zeyn-al Abidin, İmam Hüseyin oğludur. İmam Hüseyin, Aliyy-al Murtaza’nın oğludur. Anası, Muhammed peygamberin kızı Fatımat-Al Zehra’dır. Dedesi Muhammed Mustafa’dır. Böylece Hacı Bektaş Veli şüphesiz Seyyid’dir.

İmam Musa-i Kazım’ı Bağdat’ta halife Harun Reşit tarafından zehirlemek suretiyle Şehit etmişlerdir. Evladı civara dağıldı. Aliyyul-Rıza Horasan Nişabur şehrine yerleşti. Harun Reşit’in oğlu Memun-İmam Rıza’ya önce kızını verdi arkasından onu da zehirleyerek Şehit ettiler, Muhammed Taki, Muhammed Naki ve Hasan-el Asgari, Abbasi halifeleri tarafından zehirlenmek suretiyle Şehit edilmişlerdir. Horasan bölgesi 651 tarihinde feth edilmiştir. Emevi devleti ise 89 yıllık suresini 750 tarihinde Horasan’lı Ebu Müslüm tarafından kanlı bir şekilde Emevi devletinde son vermiş Hz. Ali neslinden gelen kimseler ve taraftarları artık Horasan bölgesine sığınmaktaydı. Bu sığınmalardan evliliklerde bulunarak yerli ahali ile bir kaynaşma ortamı yaratılıyordu.

Hacı Bektaş Veli’nin Horasan erenlerinden bir Türk olduğu günümüzde kesinleşmiş bulunmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin tahsil ve manevi eğitimini Horasan’da tamamladığı kuşkusuzdur. Makalat ve diğer ünlü eserlerini Arapça yazdığını ve eserlerindeki içeriği dikkate alınırsa, İslami ilimlere sahip olduğunu ve çok mükemmel bir tahsil gördüğü aşikârdır. Hacı Bektaş Veli’nin nesebi halen tartışma konusu olmaya maalesef devam etmektedir. Kimilerine göre o Orta Asya Türklerinden olduğunu, bazıları ise onun baba tarafından Hz.Ali soyundan bir zat olarak “Seyyid” olarak anılmaktadır.

İslam tarihi boyunca tarikat çevreleri bağlı oldukları “Şeyhlerini” Hz.Ali veya benzeri İslam büyüğüne bağlamaktadırlar. Düşünce ekollerinde “Seyyid veya Şerif” diye göstermişlerdir. Bir insanın Seyyid veya Şerif olması hatta peygamber soyundan gelmesi, İslam’ın ölçüleri açısından bir üstünlük ifade etmemektedir. Çünkü “nesep, soy, sop” İslam’da bir değer ve üstünlük ölçüsü değildir. Kur-an bunu reddetmekte ve soy sopla övünenleri şiddetle kınamaktadır. Yine Kur-an bize “oğulları ve babalarını” misalen “Nuh Peygamberin oğlu veya İbrahim Peygamber’in babası Azer’i misal göstermektedir. Anlaşılan odur ki; tarikatlar Peygamber soyuna mensup olma “konusunu hep istismar etmişlerdir. Ancak tarih içinde nesebi, bilimsel olarak tespit edilmiş. “Seyyid veya Şerif” tasavvuf büyükleri elbette vardır. Unutulmamalıdır ki Hacı Bektaş Veli gibi asırlardan beri şan ve şöhreti, eserleri ile üstünlükleri ile dilden dile söylenen, tarihi aşmış büyük ruhların nesilden kaynaklanan ”ten ve kan bağı” üstünlüklerine ihtiyaç yoktur.

İşte Anadolu insanına Türklük İslamiyet ve insanlık âlemine çok büyük hizmetler vermiş olan, Anadolumuzda, Balkanlarda ve dünyanın muhtelif bölgelerinde milyonlarca kitlenin, sonsuz, sevgi ve muhabbeti, halen kalplerinde ve gönüllerimizde sönmez bir meşale gibi yaşatılması büyük bir şeref ve lütuftur. Önemli olanda budur.

Babası Nişabur Padişahı İbrahim-i Sani’nin vefatı ile bütün Horasan halkı babasının yerine padişah olmasını ısrarla teklif edilmiş olmalarına rağmen, Hacı Bektaş bunu asla kabul etmemiştir. Çünkü kendisinin artık Horasan’da görevini tamamlayarak onu Diyar-ı RUM “Anadolu’da “ yeni görevler bekliyordu.


HACI BEKTAŞ VELİ’NİN ANADOLUMUZDAKİ HİZMETLERİ

Hacı Bektaş Veli’nin Türkistan piri Hoca Ahmet Yesevi’nin 5.nci postnişini “Lokman Perende” hazretlerinden, icazetini alarak, diyar Diyar-ı RUM’a gelmeden önce Anadolu’nun yürekler acısı durumlarına değinmek gerekmektedir. İşte Orta Asya Nişabur kentinden Türkistan piri Hoca Ahmet Yesevi’nin 5.nci postnişini hicazetini alarak Anadolu’ya Diyarı-ı RUM 30 yaşlarında iken Anadolu insanına Türklük İslamiyet ve bütün insanlık âlemine hizmet vermeye geliyordu. Hicaz Mekke, Medine, Necef, Kerbela, Kudüs, Halep, Elbistan, Kayseri ve Sivas üzerinden Anadolu’ya geliyordu.

Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya geldiğinde Anadolu’da mekân tuttuğu Kırşehir “Suluca Kara Hüyük’ü” ikamet ve hizmet yeri seçişini özellikle kendisini lalettayin terk etmiş bir gezgin, budala derviş değil, ne yapacağını nerelere varmak istediğini çok iyi bilen son derecede basiretli bir sistemle iş göre, kurucu dehası çok güçlü bir Türk evliyasıdır Orta Asya Horasan’dan kalkıyor muntazam emir ve seyirle Anadolu’ya geliyor. Münasebet kuracağı kitleleri,peşine takma pozisyonuna gelmiş kişilerle görüşüyor,onlarla işbirliğini yapmaya son derece dikkat ediyor ve nihayet hem teshir icra edebileceği hem de şimşekleri ve dedikodulara sebebiyet vermeyeceği bir sakin ve emin bir mıntıkaya çekilerek sükunetle bekliyor.Ne yaptığını ve ne yapacağını çok iyi bilen Arif fakat aynı zamanda yönetici-kurucu dehaya da sahip bir mürşit oluşudur. Hacı Bektaş Veli’nin büyük ölçüde sahip bulunduğu bu kurucu, yönetici, deha, ahi evranın çok azına sahip olduğu, Mevlana’nın ise hiç sahip olmadığıdır. Hatta Ahi Evran bir gün sohbet ederken "Kim dedi bizi şeyhi edinirse, onun şeyhide Hacı Bektaş Hünkâr'dır" dedi. İranilik ne medrese muhitlerinin Arap tahassüz ve örflerine öncelik tanımaz. Tarih boyunca en büyük Bektaş-i düşmanlarının bile Hacı Bektaş’tan saygı ile bahsetmeleri bundandır. O Türk’ün karakteristik vasıflarıyla tasavvufu coştururken İslam dairesi dışına çıkmıyor. Kelam,Felsefe mensupları gibi harici etkilere kapılmayarak karşımıza “İslam ahlak ve ruhuyla Türk duygu ve civan mertliğinin birleşimi olan Alp-eren tipinin bir nevi amentüsü zuhur ediyor.

Anadolu’da 1240 tarihinden önce ve sonra durum yürekler acısı idi bir taraftan Konya’da merkezi bulunan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yanlı ve adaletsiz tutumları daha önceden Orta Asyadan akın edip Anadolu’ya gelen Türkmen aşiretlerine karşı menfi tutumlar, devlet yönetimi ve üst derecede bütün mevkiler, Türkmen unsurların yani devletin hakiki sahiplerinin dışındakilere ikram ediliyordu. Acem kültür ve nüfusunun kökleşmesi için Konya saray idaresi adeta çırpınarak Türkmen unsurlara ayrı bir gözle menfi bir şekilde bakılıyordu. Zira Türkmenler köle gibi kullanılıyordu Anadolu halkı Anadolu Selçuklu devletine güvenmiyor ve inanmıyorlardı. Konya Anadolu Selçuklu sarayı tamamen işgalci Moğolların etkisi ve tahakkümü altındaydı.

İşte 1239-1240 tarihlerinde Amasya’da Türkmen’lerin başını çeken Baba Resul(Baba İlyas) Anadolu Selçuklu Sultanı birinci Alâeddin KEYKUBAT zamanında Anadolu’ya gelip, Amasya yakınlarındaki ÇAT köyüne yerleşip burada bir zaviye açmıştı. Baba İlyas Horasani, Baba İlyas Horasanlı olup Horasan’lı Şeyh olan Dede Garkın’ın halifesidir. Propaganda faaliyetleri ve Babai isyanı boyunca Baba İlyas’ın en büyük yardımcısı halifesi Baba İshak’tı. Tokat, Çorum, Sivas, Amasya, Maraş, Adıyaman, Malatya, Elbistan ve Güney Doğu Anadolu’nun diğer bölgelerini de kapsamıştı. Moğol zalimlerinin zulmundan ve Anadolu Selçuklu Devleti’ninde yanlı ve adaletsiz tutumlarından kurtarmak Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı büyük bir isyan hazırlığı sonucunda isyan patlak vermişti. İşte bu isyandan önce orta Asya Nişabur’dan Anadolu ‘ya gelen Hacı Bektaş Veli böyle bir ortamda Sivas üzerinden Amasya’da Babailerin lideri olan Baba İlyas, Baba Resul’ü ziyaret etmiş ancak kendisine bu isyana katılmayacağını, kendisine destek vermeyeceğini belirterek Kırşehir Suluca Kara Hüyük’ü mekân tuttuğunu tarih dile getirmektedir. Baba İlyas ve halifesi Baba İshak’ın katıldığı isyan sonucunda Anadolu Selçuklu Devleti Fransa (paralı) askerlerinin de (frenk) yardımı ile isyan bastırılmış Baba İlyas ve Baba İshak asılarak idam edilmiştir. Baba Resul’ün torunu olan tarihçi Elvan Çelebi’nin beyanına göre Baba İlyas’ın beş oğlundan, Ömer, Yahya, Mahmut ve Halis asılarak idam edilmiş kundakta bebek olan oğlu Muhlis ise Mısır’a kaçırılarak Baybars’ın sarayında büyütülmüş, büyüyüp Anadolu’ya geldiğinde bir şeyler yapamayarak hapse atılmıştır. Babai isyanı patlak vermeden önce Babalardan olan Tokat’ta “Ayna-Dola Dede” Şeyh’i ise Baba İlyas’a destek vermeyi reddettikten dolayı Ayna-Dola Dede derisi yüzülerek saman doldurulmuş, müritleri ise kılıçtan geçirilerek öldürülmüşlerdir. Oysaki hemen o tarihlerde Hacı Bektaş Veli Babai isyanından önce yani 1239-1240 tarihlerinden evvel Amasya’da Şeyh Baba İlyas ile görüştüğünde Baba-i isyanına katılmayacağını Baba İlyasa destek vermeyerek Kırşehir Suluca Karahöyük’e giderek mekân tuttuğunu Babai Şeyhi, Baba İlyas’ın isyanına destek vermesini reddeden Hacı Bektaş Veli’ye dokunamadığını “Onun bir hürriyet abidesi” gibi ayakta durduğu hususu çok önemlidir. Çünkü bu büyük Allah dostunun arkasında Yüce Allah’ın himmeti ve yine arkasında bütün Anadolu halkı ve Türkmenlerin fevkalade desteği yatmaktadır.

Ayrıca esasen bir Selçuklu Şehzadesi olan Aladdin Siyavuş mürşitliğini ilan etmiş Selçuklu idaresine karşı hınç duyan, Türkmen kabilelerini ve Karamanoğulları’nında desteği ile (Cimri) isyanın sonucunda Selçuklular 1279 tarihinde isyan bastırılarak isyanın lideri Cimri derisi yüzülerek saman doldurulup cesedi şehir şehir dolaştırılarak teşhir edilmiştir. Hacı Bektaş Anadolu’da bütün insanlık âlemini kucaklayan hümanizması ile müstesna bir çığır açmıştır. Kısa zamanda dergâhında çok büyük teşkilat kurarak yetiştirdiği muhip ve taliplerini, dervişlerini ve halifelerini Anadolu’muzun muhtelif bölgelerine, Anadolu dışında Türklerin Rumeli’ye geçmelerinden 80-100 yıl önce ünlü dervişi Sarı Saltuku 1263 tarihinde Balkan’lara göndererek İslam’ın manevi tescilini yaparak. Balkanlarda İslam’ın ve Türklüğün yayılmasına öncülük etmiştir. Ünlü gezgin “İbn Battûta” 1333 tarihinde güney Rusya topraklarından geçerken Hacı Bektaş Veli’nin balkanlara gönderdiği ünlü Bektaşi dervişi Sarı Saltuk’un destanlaşan menkıbelerini seyahatnamesinde dile getirmektedir.

Bugün Balkanlar’da Arnavutluk, Romanya,Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya,Bosna Hersek ve Macaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimizin olduğunu ve bunların Müslüman oluşunu Hacı Bektaş Veli’ye borçlu olduğumuz bilinen bir gerçektir.

Hacı Bektaş Veli’nin fevkalade Anadolu’muzda başarılı olmasının sırrı bellidir. Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya geldiğinde Selçuklu’nun Arapça kültürüne ağırlık veren medrese merkezi olan Kayseri ile İran kültür ve estetiğine öncelik tanıyan, Konya’sı yerine tamamen, büyük Mikyas’ta Türk kalan Kırşehir civarına yerleşmiştir. Bundan çıkarılacak sonuçta yukarıda işaret ettiğimiz görüştür. Hacı Bektaş Veli fıkıh ve örfü oğuz töresiyle Kur-an ve sünneti telife çalışan büyük bir âlim idi. Bektaşilik bütün Türkmen’ler arasında yayılınca dini ve itikati hayatı Türkmenlerin lisanında ivme kazanmaya dönüşmüştür. Hacı Bektaş Veli’nin birçok müstesna eserleri içerisinde ünlü makalatı Kur-an ve sünnetten kaynaklanan İslami düşünce ile her ikisine asla ters düşmeyen “Türk hassasiyet duygu ve töresinin mükemmel bir kompozisyonudur. Makalatı Kur-an ve sünnet üzerine çevrilmiş bir Türkmen yorumudur.

Eğer Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya geldiğinde Anadolu Selçuklu Devletine karşı tertiplenen Babailerin lideri Baba İlyas(Baba Rasul) ve Baba İshak ile beraberce 1239-1240 tarihlerinde patlak veren Babai isyanına Hacı Bektaş Veli katılmış ve yardım etmiş olsaydı maalesef Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya gelir gelmez tükenecek ve tarih sayfasından silinecekti. Onun ne kadar akıllı ve basiret sahibi olduğunu göstermektedir. Zira Hacı Bektaş Veli Babai isyanından sonra yükselmiş ve yıldızı parlamıştır. O sırtını bitmiş tükenmiş olan Anadolu Selçuklu Devletine asla vermemiş, Çünkü Anadolu’yu kasıp kavuran mazlum ve masum binlerce insanları hunharca katleden doğudan gelen zalim Mogol’ların Anadolu Selçuklu Sarayı tahakkümünde ve etkisi altında idi. Artık Anadolu halkı Anadolu Selçuklu Devletine güvenmiyordu, Anadolu Selçuklu Devleti bitmeye yakındı.

Hacı Bektaş Veli çok akıllı davranmış köy köy kasaba kasaba gezerek akıllı basiret sahibi (ahi evran) kimselerle hemhal olmuş, önce Babai isyanına asla destek vermeyerek onlardan uzaklaşmış arkasından zalim Moğollara karşı mazlum Anadolu insanının yanında olarak ilk parolası (BİR OLUN-DİRİ OLUN-İRİ OLUN) mesajını vermiştir. O Orta Asya Nişabur’dan babasının tahtını tacını kabul etmeyerek Anadolu’ya mazlumuna ilaç gibi zalimine kılıç gibi olmuş ve gönülleri yapmaya gelmiştir. Cenabı Allah’ın ona lütfettiği ilim ve üstün kerametleri ile hizmet etmeye gelmiştir. Şu hikmeti ilahi dolu pınar misali sözlerine bakalım.
  
*Aşk muhabbet kaynar, yanan ocağımızda
*Bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda
*Hırslar kinler yok olur aşk meydanımızda
*Arslanlarla ceylanlar dost olur kucağımızda
 
Yedi haneli Suluca Kara Höyük denen bir yaylaka geldiğinde bu mekânda “Yunus Mukri” adında bir Türkmen olup eşi Ematullah hatun ile İbrahim, Süleyman Saru adındaki 4 oğlu İdris İdris’in kadıncık ana, Fatma Hatun, Fatma Nuriye adında cennet hatunu eşi vardı. Daha önceden Anadolu Selçuklu Sultan 1.nci Alâeddin Keykubat’tan bu mekânı kendisine mekân olarak vermişti. İşte Hacı Bektaş Veli Horasan Nişabur’dan Suluca Kara Höyük’e İdris’in ve eşi kadıncık ananın evine mihman oldular. O tarihte kayınpederi Yunus Mukri ölmüş idi. Böylece Hacı Bektaş Veli Moğol katliamının ve Babai isyanlarının zuhur ettiği, mazlum ve masum Anadolu insanlarının hunharca katledildiği bir suretçe mekânını burayı münasip görmüştü.

Anadolu’yu kasıp kavuran mazlum ve masum insanları katleden Moğol’lara karşı mazlumuna ilaç gibi zalimine kılıç gibi misali silah kullanmayı iyi bilen ünlü dervişlerinden (Kara donlu Can Baba ile Huy Ata’yı) ayrı ayrı Moğol’ların üzerine salarak kerametler göstererek tatarlarla savaşarak bunları mağlup ettikleri gibi (Kavushan ) ve askerlerini İslam dinine dahi kabul etmişlerdir. Halen Hacı Bektaş dergâhında aş evinde mevcut olan ve Osmanlı yeniçeri Gülbank dualarında geçen meşhur (kara kazanın) Kara donlu Can Baba’nın Hacı Bektaş dergâhında getirdiği rivayet edilmektedir.

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelmesinde yapmış olduğu değerli hizmetlerinden biriside yüce peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimizin pak ve tertemiz soyu olan sevgili EHLİBEYTİ’ni büyük bir aşkla sevmemize işaret etmiştir. Orta Asya’da neşet eden “melameti” akımları ile tasavvuf büyük bir ivme kazanmakta idi. Anadolu’muzda;

1.)Gaziyan-ı Rum 2.)Ahiyan-ı Rum 3.)Abdalan-ı Rum 4.)Baciyan-ı Rum teşkilatları fevkalade rağbet görmekteydi. Hacı Bektaş Veli kendisine takdir ettiği, çok sevdiği Ah-i Evran ile birlikte hareket ediyordu. Özellikle “Baciyan-ı Rum’u kendisine ihtiyar etti, kabul gördü. “Kadınlarımızın toplumsal hayatımızdaki çağdaş bir düşünce ile evinde yalnız kocasını, kafesli pencere arkasında bekleyen bir mahlûk olarak değil, tarlada, bahçede, toplantılarda kadın erkek eşitliğini kadınlarımızın gaza zamanlarında erkeklerle beraber kendilerini korumak için kılıç vs. kullanmalarını örgütlemiştir” zira “Erkek aslan, aslanda dişi aslan, aslan değilmidir.” buyurmaktadır. Kadın erkek eşitliğiyle ilgi şu sözleri paha biçilmez bir değer taşımaktadır.

*Erkek dişilik sorulmaz muhabbet dilinde
*Hakkın yarattığı her şey, yerli yerinde
*Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
*Noksanlık eksiklik senin görüşlerinde

Hele hele sekiz asır önce “Kadınlarınızı okutunuz, kadınlarını okutmayan milletler yükselemez” veciz sözleri bu bilge insanın ilime, ne kadar değer verdiğini göstermektedir. Zira kadınlarımızın sosyal hayatımızda söz sahibi ve değerinin olması gerektiğine önemle işaret etmiştir. Hacı Bektaş Veli’nin ve Bektaşilerin (kadınlarınızı okutunuz kadınlarını okutmayan milletler yükselemez) sözünden ayrıca toplantılarda kadın erkek eşitliğinin olması “Yobaz, dar kafalı karanlık çevrelerin maalesef hücumuna uğradığı” bilinen bir gerçektir.


HACI BEKTAŞ VELİ’NİN OSMANLI YENİÇERİ ORDUSUNA PİR KABUL EDİLMESİ

Düşünmek gerekir ki Hacı Bektaş Veli’nin velayetnamede 92 yaş yaşadığı ayrıca diğer kaynaklarda ise 1271 tarihinde 63 yaşında vefat ettiğini, Osman oğulları ile görüşmediğini farz-ı muhal kabul edelim ancak, Hacı Bektaş Veli’nin amcasının oğlu Haydar Ata-Hasan Gazi’nin oğlu, ünlü Abdal Musa’nın 1326 tarihinde Orhan Gazi’nin Bursa’nın fethinde, Abdal Musa ve Bektaş-i dervişlerinin kahramanlıklarını tarih dile getirmektedir. Zira 1326 tarihinden itibaren ve Birinci Murat Hüdavendigar dönemlerinde Yeniçeri ordusuna yine Abdal Musa tarafından Hacı Bektaş Veli’yi pir olarak kabul edilmiştir. Üç kıtada at oynatan Viyana kapılarına kadar ülkeler Fethi edilirken Osmanlı’nın yeniçeri ordusu sefere çıkarken Hacı Bektaş Veli’nin  “Gülbank” duasıyla sefere çıkmışlardır. İki önemli anekdotu Gülbank duasını aşağıda sunuyoruz.

BİRİNCİ GÜLBANK DUASI

*Allah Allah İllallah, sine-i püryan kılıç kalkan
*Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran,
*Halkımıza, olmasın ziyan kulluğumuz olsun ol yüce padişaha ayan,
*Sayılmayız parmakla, kırılmayız tükenmekle
*Nur-ı Muhammedi Nebi, Keremi İmam-ı Ali
*Pirimiz üstadımız, Hünkâr Hacı Bektaş Veli
*Demi devranına hü diyelim ALLAH ALLAH
 
İKİNCİ GÜLBANK DUASI

*Müminiz kalü Beladan beri
*Hakkın birliğine eyledik ikrar
*Bu yolda vermişiz seri
*Nebimiz vardır Ahmed-i Muhtar
*La-Yezal mesthaneleriyiz
*Sayılmayız parmak ile
*Kimse bilmez ahvalimiz
*Taşramızdan sormak ile
*On İki imam on iki tarikat
*Cümlesine dedik beli
*Üçler Beşler yediler
*Nur-ı Muhammedi Nebi Kerem-i İmam Ali
*Pirimiz üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli
 *Demine devranına hü diyelim hüü
 

Zira Hacı Bektaş Veli’nin vefatından sonra ünlü Abdal Musa tarafından Osmanlı yeniçeri ordusuna Hacı Bektaş’ı pir olarak kabul edilmesi Hacı Bektaş Veli’ye bağlı bulunan Bektaşilerin ve arkasında çok büyük bir desteği olan Anadolu’daki Türkmen’lerin Osmanlı devletine (manevi ve ruhani)  desteklerinin daim ve kaim olması çok önemlidir. Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı yeniçeri ordusuna pir olarak kabul edilmesine dair, Osmanlı kayıtlarında “Kavani-ni yeniçeriyan” mevcut olup bu konuda müellifi İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI tarafından şerh edilmiştir.

OSMANLI YENİÇERİ ORDUSUNUN KALDIRILMASI İLE SADECE BEKTAŞİLİĞE VURULAN EN BÜYÜK DARBE

Bir zamanlar Osmanlı Yeniçeri ordusunun beşyüz sene üç kıtada at oynatarak Viyana kapılarına kadar dayatıp "Hacı Bektaş Veli'nin" Gülbank duasıyla ülkeler fethedilirken yeniçeri ordusunun son zamanlarında "Padişahın Dahi" emrini dinlemeyen, Sadrazamın, Devlet Ricalinin, Yeniçeri Ağası'nın "Kellesini isteriz, ordunun sefere gitmesini isteriz" gibi "Osmanlı Literatüründe" kazan kaldırmaları yeniçeri ordusunun bozularak, artık Devletin başına bela kesilmiş olmasıdır.

1826 tarihinde 2.Mahmut döneminde, yeniçeri ordusu haklı olarak ilga (kaldırılmış) ancak, ne garip ve ne hazin tecellidir ki sanki "Yeniçeri ordusunu" Hacı Bektaş Veliye bağlı bulunan Bektaşiler "bozmuş" gibi bir bahane ve düzenle bunun ceremesini Bektaşilere ödettirmişlerdir. Ama o devrin icraatı "Tarikatlara" karşı bir icraat değil, sadece Bektaşiliğe karşı bir icraat olduğudur. Ne varki devrin politik iştahlığa karşı bir icraat olduğudur  ve özellikle yeniçeri ocağına yandaş olmaları bu tarikatın bir "günah keçisi" gibi bütün nefret ve lanetleri üzerine çekmesine yol açmış ve herkes hıncını Bektaşilerden almıştır.

2.Mahmut döneminin Şeyhülislamı "Tahir Efendi" de sadece Bektaşi Tekkelerinin kapatılmasına ve birçok Bektaşi büyüklerinin sürgün ve idamına yol açan kararlar almış, o devrin mübarek, alim ve bilgin insanları boş yere idam edilmiş, kalanlar sürgüne gönderilmiştir. "Melekzade Abdulkadir Efendi, Ferruh Efendi, Şanizade, Muhammed Ata-Ullah Efendi ve Kethüzade Arif Efendi gibi alim, fazıl, kerem sahibi kimseleri haksız yere, vicdansızca sürgüne göndermişlerdir.

Bektaşilerden boşalan "Mevki; Tekke, Mal ve Mülklerin Tamamı "Müteşerri" güya (şeriata uygun) olduğunu bahane ve gerekçesiyle "Nakşibendi" Tarikatı mensuplarına, dağıtıldığını Bektaşilerden başka hiçbir Tarikat mensuplarına asla dokunulmadığını, tarih dile getirmektedir.

Bu konuyu kamu oyunun ve özellikle Ehli irfanın, insaf ve vicdanına havale ediyoruz.
 

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN DERVİŞ VE HALİFELERİ

1.Taptuk Emre: Ege Bölgesi.
2.Yunus Emre: En ünlü Bektaşi şairi olup Hacı Bektaş Veli tarafından Taptuk Emre’ye gönderilmiştir. Sivrihisar-Sarıgök’de türbesi ayrıca yedi yerde mevcuttur.
3.Seyyid Cemal: Gelibolu Altuntaş havalisi-Tökelcik.
4.Saru İsmail: Hacı Bektaş Veli’ye 33 sene hizmet etmiş olup, Ege Menteş Tavaz’a göndermiştir.
5.Saru Saltuk: Hacı Bektaş Veli tarafından 1263 yılında İslamiyet’i ve    Türklüğü yaymak için Türk’lerin Rumeli’ye geçmelerinden 80-100 yıl önce irşat için Balkanlara göndermiştir. Yedi yerde türbesi vardır.
6.Koluaçık Hacım Sultan: Uşşak germiyan ve havalisi.
7.Resul Baba(Resul Ali Sultan): Hisarcık Altuntaş Beşkarış.
8.Pir Ebi Sultan: Konya Larende (Karaman)
9.Güveç Abdal: Hacı Bektaş Veli’nin dergâhı (Suluca Kara Höyük). 
10.Seyyid Mahmud Hayrani: Orta Anadolu Akşehir Tekkekaya.
11.Barak Baba: Balıkesir Bigadiç.
12.Hızır Samit: Otmanbaba velayetnamesinde geçen.
13.İbrahim Hacı: Bozok Üçok bölgesi.
14.Karadonlu Canbaba: Erzincan tatar emirini ve askerlerini Müslüman etmiştir.
15.Huy Ata: Doğu Anadolu Putperesleri Müslüman etmiş ve Balışeyh köyü.
16.Molla Sadrettin: Konya 18 yıl Hacı Bektaş Veli’ye hizmet etmiş, Arapça makalatını ve diğer eserlerini yazmıştır.
17.Seyid Salih: Kırşehir.
18.Kadıncık Ana: Hacı Bektaş Veli ölene kadar ona hizmet etti. Cennet hatunu mübarek bir azize idi.
19.Müslüman Keşiş: Velayetnamede adını vermediği bir Hristiyan papazının Hacı Bektaş Veli’nin bir dervişi olarak gizlice hizmet ettiğini bir kilisenin rahibi gibi göründüğü gizli çalışan bir Bektaşi halifesidir.
20.Akçakoca: Kayseri Develi
21.Bostancı Bahaddin: Kayseri ve Sakarya-Sivrihisar

 
YUNUS EMRE (EN BÜYÜK BEKTAŞİ ŞAİRİ)

Hacı Bektaş Veli velayetnamesi Yunus’un sadece bir Bektaşi şairi göstermekle kalmaz onu Hacı Bektaş ile bizzat görüştürür. Yunus’un tarikat tasavvuf anlamında bir Bektaşi müntesibi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunus Emre’nin çağlara sığmayan büyük bir lirizm ustasının tasavvuf tarihi açısından da tam bir Bektaşi şairidir. Velayetname de Sivrihisar’ın güneyinde Sarıgök isminde bir köyde doğmuş, ekincilikle geçinen yoksul bir adamdı. Bir kıtlık yılı olmuştu ekin bitmemişti. Hacı Bektaş Veli’nin şan ve şöhretini duymuştu, gideyim ondan bir şeyler isteyeyim dedi. Bir öküze alıç yükledi Karahöyük’e geldi Hacı Bektaş’tan buğday istedi. Hacı Bektaş her alıçın 10 çekirdeğine 10 nefes verelim dedi. Yunus ben nefesi istemem buğday verin bana dedi ve yolda giderken hatasını anlayarak geri döndü ve Hacı Bektaş dervişlerine biz Yunus’un anahtarını Taptuk Emre’ye verdik dedi ve Yunus’da Taptuk Emre’ye gitti ve Yunus 40 sene Taptuk Emre’ye hizmet etti, dağdan ona düz odun getirdi ve sonucunda Taptuk Emre Yunus Emre’ye döndü Hacı Bektaş’ın nefesi yerine geldi. Vakit tamam oldu, o hazinenin kilidini açtık nasibini verdik dedi. Yunus Emre’nin gözünden perde kalktı söylemeye başladı, söylediği nefesler büyük bir divan oldu.

Hz.Mevlana demiştir ki; “Manevi mertebelerin hangisine ulaştımsa şu Türkmen dervişi Yunus’u önümde buldum demiştir”. Kısacası Yunus tasavvufu şahsiyetini, Ahmet Yesevi’de bulunmayan lirizm, Mevlana’da bulunmayan sadelik mahviyetle taçlandırarak, Türk insanına hatta tüm insanlığın gönlünde zamana mahkûm olmayacak bir saltanat kurabilmiştir. Yaratıcı kudretin derviş Yunus’a samimiyet, sevgi, tevazuun mükâfatı olarak bir ödül gibidir. Bektaşiliğin bu ölmez şairinin bağlı olduğu tarikatın bir tercümanı olarak dinleyelim.

*Benim aşk bahrisi, denizler hayran bana
* Derya benim katremdir, zerreler umman bana
* Kafdağı zerrem değil ay ve güneş bana kul,
* Haktır aslım, şek değil mürşittir kur-an bana
 
*Vuslatı olan kişiye bu dert ile fırak nedir
* Dostun yakın gören kişi, bu baktığı ırak nedir
*Vuslat eri oldun ise gör hitabın bildin ise
*Dostu ayda gördüm ise bu varlığı bırak nedir          

*Taptuk’un tapısında kul olduk kapısında
*Yunus miskin çiğ idik piştik Elhamdülillah
*Yunus’a Taptuk’u Saltuk’u baraktandır nasip
*Çün gönülden cuş kıldı, ben pinhan olam
*Halka taptuk manisin saçtık Elhamdülillah
               

Anlaşılan odur ki; Yunus’un tarikat nispeti, Taptuk-Barakbaba, Sarı Saltuk vasıtası ile Hacı Bektaş Veli’ye çıkmaktadır.
 

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN DOĞUMU VE VEFATI

Hacı Bektaş Veli’nin mevcut kayıtlara göre doğumu ve ölüm tarihleri maalesef kesin değildir. Hacı Bektaş Veli’nin vefatından 200 yıl sonra Bursalı Firdevs-i Rumi adlı yazar ve şairin Hacı Bektaş Veli hakkında mazlum velayetname yazdığını ancak Osmanlı 2.nci Beyazıt ile arasının açıldığından İran’a kaçtığını gerek Hacı Bektaş dergâhında gerekse Ankara kütüphanesindeki Giritli Derviş Ali-Ali Çelebi adlı istinsah edilen mensur ve manzum velayetnameler aynısı olduğu belirtilmektedir. Hacı Bektaş dergâhında bulunan Ali Çelebi adlı birisi tarafından 1024(1624-1625) tarihinde daha eski bir nüshadan kopya edilerek Hacı Bektaş dergâhına vakfolmuştur.
Mevcut olan en son velayetnameye göre Hacı Bektaş’ın vilayeti şerifleri H.606(1209) müddeti ömür şerifleri 63 yıl 669 senesi (1270-1271) vefatı şerifleri olarak geçmektedir. Velayetnamede ise diğer bir kayıtta Hacı Bektaş Veli’nin 92 yaşında vefat ettiği belirtilmektedir, ancak (1209-1271)tarihleri 63 yıl ömrü saadetlerinin olduğu akla daha uygun görülmemektedir. Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinin H. 606 (1209) miladi olduğu akla uygundur. Çünkü Hz. Hünkar, 30 yaşlarında horasandan Nişabur kentinden Anadoluya geldiği yani 1240 Baba-i isyanından evvel Baba Resul (Baba İlyas) ve halifesi Baba İshak ile Amasya ve Sivas’ta görüştüğü, Baba-i isyanına katılmadığı doğrudur. Ancak Hacı Bektaş Veli’nin ölüm tarihinin yani rıhletlerinin 63 yıl, 669 senesi 1271 olduğu yanlıştır, akla uygun değildir. Bu konuda araştırmacı yazarları yanıltan ‘’Giritli Derviş Ali ve Ali Çelebi’’ denen birilerinin mensur tarzda yazdığı eserdeki görüşleri doğru değildir. Yazarları yanıltan da budur. Hacı Bektaş Veli’nin 92 yaşında vefat ettiğini en eski kayıt olan Bursalı Firdevs-i Rumi’nin, 2. Bayezid döneminde yaşamış olan alimin yazdığı Vilayetname’de görülmektedir. Osmanlı devletinin 1300 tarihinde kurulmasından önce Osmanlı hanedanı mensupları ile görüştüğü akla uygundur. Osmanlı padişahı 2. Mahmud’un 1826 tarihinde yeniçeri ocağının kaldırılarak bütün yeniçeri askerlerinin %80’in Bektaşi olması sebebi ile haksız yere kazan kaldırmaları ‘’istemezük’’ gibi suçlarını Bektaşilere mal ederek diğer tarikatlara dokunmadan sadece Bektaşi tekkelerini kapatarak bütün mal ve mülklerini (MÜTEŞERRİ) güya şeriata uygun diye el koyarak yağma ettirmişler, Hacı Bektaşi Veli dergahındaki ve diğer Bektaşi dergahlarındaki insanlar zulüm görerek haksız yere öldürülmüşler ve malları ve mülkleri yağma edilerek Nakşibendi tarikat mensuplarına dağıtılmış, dergahlardaki tarihi kıymet ifade eden kitaplar vs. (mızır) neşriyat gibi el koyarak yakmışlar. Padişah 2. Mahmud’un Şeyhülislamı (TAHİR EFENDİ)’nin hatası ve günahıdır.


Hacı Bektaş’ın yaratıcı kudreti yalnız tarikatına yeni bir istikamet vermekle kalmaz o Anadolu’da muhtelif etkileri gidererek artan milli bir vahdet uyandırmak hususunda, büyük bir rol oynamıştır. Bu ciheti görmek için ondan önceki devreye kısa bir nazar etmek yeterlidir. Hacı Bektaş’ın dağılan parçalanan kuvvetleri toplaması, Anadolu’da (batinilik,aşiret) bölünmeleri, Mogol istilası ve İran tesirini izale ederek milli bir devletin kuruluşuna Anadolu birliğinin ihyasına doğru gidilmesini sağlamıştır. Her şeyden önce Hacı Bektaş’ın arkasına kattığı kitle Türkmen kitlesiydi. Bu kitle Mevlana’nın yakınlık ve dostluk içinde olduğu (Konya Selçuklu Sarayı) ile ülfet ve dostluk halinde değildi. Saray baştan İran dili ve zevkleri olmak üzere bir yığın yabancı, zevk ve temayüllerin cirit attığı bir muhit idi. Hacı Bektaş Veli’nin arkasında ise çok büyük bir Türkmen kitlesi mevcut olup dilleri ise Türk dili ile hitap ediliyordu.
  

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN ÜNLÜ ESERLERİ
 
1.MAKALAT
2.FATİHA TEFSİRİ
3.ŞERH-İ BESMELE
4.KİTABUL FEVAİD
5.KIRKHADİS
6.MAKALAT-I GAYBİYYE
7.KELİMAT-I AYNİYYE
8.ŞATHİYE
9.ÜSS UL HAKİKA

Hacı Bektaş Veli’nin en önemli ünlü eseri MAKALAT’dır. Birçok ünlü İslam âlim ve müfessirlerinin öncelikle ünlü Makalat adlı eserini incelediklerinde, “Yaratıcı bir dehanın değil aynı zamanda kurucu, yönetici bir dehanın temayüz ettiği bu şaheser eserden Kur-an ve sünnetten kaynaklanan İslam-i düşünce ile bu iki kaynağa ters düşmeyen Türk hassasiyet, duygu ve bir ölçüde de töresinin mükemmel bir kompozisyonudur. Makalat Kur-an ve sünnet üzerine çevrilmiş bir Türkmen yorumu olduğuna işaret edilmiş, öyle bir yorum ki ne mesnevideki İran ilik nede medrese muhitlerinin Arap tahassüs ve örflerine öncelik tanımaz. Bu noktada Hacı Bektaş Anadolu’ya geldiğinde Selçuklunun Arapça kültürüne ağırlık veren medrese merkezi olan Kayseri ve İran kültür ve estetiğine öncelik tanıyan Konya’sı yerine tamamen en azından büyük bir ölçüde Türk kalan Kırşehir civarına yerleşmiştir. Sonuçta İslam ahlak ve ruhuyla Türk civan ve mertliğinin birleşimi olan Alp-eren tipinin bir nevi amentüsü çıkmaktadır.

Hacı Bektaş şöyle diyor; İnsanın vücudunun “Şeriatın, tarikatın, marifetin ve hakikatin ahvellerin icmalen, beyan ve kudretin yettiğince iyan kıldım. İntizar üzere ziyadesin isteyen mufassaldan, nazar etsin, baki mübarek haberler Kur-an tefsirinde ve hadisi nebevi de ve tezkiretül evliyada malum olan” buyurmaktadır. Nihayet Hacı Bektaş aşk iksirine pınarlık edecek engin gönüllülerin taşıyıcısı insana olan ihtiyacı dile getirir. Bu engin gönüllü Allah erleri olmadıkça aşk denen iksiri mayalandırmak mümkün değildir. Çünkü “aşk dedikleri Allah’ın kendi has odunudur ki bu odunun ocağı erenlerin gönlüdür” buyurmaktadır.

Makalatta sergilenen düşünce bu yaklaşım içindedir. Hacı Bektaş akıl ile ilmi kutsadığını görüyoruz. Diyor ki; “Gönül şehristanda iki sultan vardır, biri rahmani biri şeytani. Rahmani Sultan akıldır. Aklın naibi, iman subaşısı boynu büküklüktür. Bu ifade biraz önce akıl ile aşkın kucaklaştırılmasıdır. “Hacı Bektaş’a göre akıl Allah yolunda yetersizdir. Bu yolda ondan yüce kudretler vardır. Ama bu yüce kudretlerin insan hayatındaki bekçisi yine akıldır. Tıpkı kıymetli bir sürüyü daha az bir kıymette bir köpeğin beklemesi gibidir. Bu “Şöyle denilmek lazım ki iman akıl üzeredir. İman bir hazinedir. Akıl haznedardır. Haznedar gidince hırız hazineyi ne yapar? İman koyundur akıl çoban çoban gidince kurt koyunu ne yapar? İman süt akıl bekçidir. İblis ise köpektir ve bunların üçü bir evde barınmaktadır. Peki, bekçi evi terk edince süt bekçisiz kaldı, it sütü ne yapacaktır? Akıl yeryüzünde Allah’ terazisidir. Yeryüzünde akıl terazisinden yeğ nesne yoktur. Zira her iki nesneyi bilen ve buyuran akıldır.” buyurmaktadır. Şeriatın birinci makamı iman, ikinci makamı ilim, üçüncü makamı namaz, zekât, oruç tutmak, gücü yeterse hacca gitmektir. Görülüyor ki bütün nesneler can ile can ise bilgi ile dirilir. Hacı Bektaş şöyle buyurmaktadır ;” o halde bir kişide, akıl, marifet, ilim olmasa haktan yana nasıl yol alıp yolunu nasıl görecektir. Ve eğer âlimler olmasa Allah’a giden yolu kim nasıl fark edebilirdi?”

"Tanrı buyuruyor ki; Katı söyleyen sert ve öfkeli konuşan benim düşmanımdır. Yumuşak konuşan bana kul olmayı unutsa da benim tanrılığımı unutmasın.”

“Allah peygamberine şöyle dedi; Ey Muhammed gökten inen 4 kitapta ne varsa hepsini toplayıp Fatiha’nın içine koydum. Fatiha’da ne varsa hepsini besmelenin içine koydum. Senin ümmetinden biri bir kez “Bismillahirrahmanirrahim” derse doğru bir inançla Tevrat, Zebur, İncil ve Kur-an’ı okumuşcasına sevap veririm yine bunlara namaz kılmış gibi sevap yazarım. Bu ne lütuf bu ne cömertlik birkaç damla pis su için bu tür ihsanları lütufları cömertçe rahatça bağışlarım. O baş ve toprak olsun ki benim gibi padişahın kapısını görüp dururken, değme bir âcizin kapısına başvurur. Ben kitabımın dergâhını rahmetimle, şefkatimle, yardımcılığımla bezedim. Elbette armağanlarım dergâhıma yaraşır olacaktır. Yüce tanrı der ki; bir kulun güçlü düşmanı olsa, ona gücü yetmese ne yapar? Gider bir ulu kişinin eteğini tutar ki düşmanından yana güvenli olsun. Bakın ey insanlar görülmeyen bir düşmanınız var adı taşlanacası şeytan(Şeytan er-recim) yine görünmeyen bir dostunuz var Rahmani rahim. O halde siz de “Er-Rahmani rahim” (besmeleyi) okuyun ki şeytan kovulsun kahrolsun.

Hacı Bektaş Veli eserini bu sözlerle bitiriyor. “Dilersem içyüz sayfa kâğıtla besmelenin yorumunu yazarım ama bu kadar yeter” diye buyurmaktadır.

Hacı Bektaş Veli’nin yazımızın başlangıcında belirtmiş olduğumuz gibi Hacı Bektaş hakkında tarihi malumat Hacı Bektaş dergâhında bulunan Giritli Derviş Ali ile Ali Çelebi adlı birileri tarafından yazılan mensur ve manzum velayetnamesi,1024 (1624-1625) tarihinde daha eski bir nüshadan kopya edilerek Hacı Bektaş dergâhına vakfolmuştur. Ancak rahmetli Prof.Dr.Abdulbaki GÖLPINARLININ araştırmalarına göre Hacı Bektaş tekkesinde mevcut olan bu velayetname 1826 tarihinden önce Mısır-Kahire’ye birileri tarafından okunmak üzere götürülmüş,1826 tarihinde (Osmanlı 2.nci Mahmut) yeniçeri ocağının kaldırılması ile Hacı Bektaş dergahında bulunan Bektaşilikle ilgili bütün kitaplar (mızır) neşriyat diye yakılmıştır.Fakat yeniçeri ocağını kaldırılmasından sonra “Harput Sancağında Palulu Mısır tüccarlarından “Hacı Memiş Ağa ve Memlukü Muhammed Suzi Mısır’dan bu kitabı 1263 Rumi yani 1847 miladi tarihinde Osmanlı padişahı Abdülmecit zamanında alınarak Hacı Bektaş dergahına bu kitap (velayetname) iade edilmiştir. Yani 1826 yeniçeri ocağının ilgasında bu kitap (velayetname) dergâhta olsa idi mızır neşriyat diye yakılacak ve Hacı Bektaş Veli hakkında maalesef hiçbir malumatımız olamayacak idi?

Gelelim Hacı Bektaş Veli’nin 9 eserine bu eserler ise yakın tarihimizde yani 30-40 sene evvel Hacı Bektaş Veli’ye ait bu eserlerin bazıları (İngiltere, Londra British Museum Libraryde) Fatiha tefsiri özellikle yabancı devletlerin müze ve kütüphanelerinde bulunarak terceme ve instinsahi yapılarak bu eserler Hacı Bektaş Veli hayranlarının sayın okuyucularımızın bilgilerine ise 1990 yılından sonra sunulmuştur.

Ayrıca Osmanlı’nın ilk tarihçilerinden, Derviş Ahmed Aşiki, “AŞIKPAŞAZADE” Anadolu Selçuklu Devletine karşı, 1239-1240 tarihlerinde patlak veren, 13.üncü asırda Anadolu’daki en büyük isyanı olup ve özellikle, Aşıkpaşazade’nin dedesi olan Baba Resul (Baba İlyas) Horasan’ın Babai isyanına Hacı Bektaş Veli’nin katılmadığı. Baba Resul’un yanında olmadığı, destek vermediği için Hacı Bektaş Veli’ye düşman olmuş, yazmış olduğu Tevarih-i  Ali Osman “OSMANOĞULLARI HANEDANI” adlı eserinde, Hacı Bektaş Veli’den bahsedince, onu haksız yere kötülemekte, “MECZUP BUDALA” vs. diye kamu nazarında küçük düşürmeye çalışmaktadır. Aynı görüşte olan bazı kalem sahipleri ise Hacı Bektaş Veli’nin Babai isyanına katılmayarak, korkusundan kaçıp, Kırşehir Suluca Karahöyük’e saklanmış diye vicdanlarını karalamaktadırlar.

Hacı Bektaş Veli hiçbir yere kaçmadı, Suluca Karahöyük’e karargâhını, Tekkesini kurdu. Zalimlerin karşısında, mazlum ve masumların hep yanında oldu. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi dergâhında Muhiplerini, dervişlerini ve halifelerini yetiştirerek, Anadolu’muzun muhtelif bölgelerine irşat için görevlendirdi. Hatta Anadolu dışında Türklerin Rumeli’ye geçmelerinden 80-100 yıl önce, ünlü Bektaş dervişi Sarı Saltık’ı 1263 tarihinde Balkanlar’a göndererek, Türklük’ün ve İslam’ın manevi tescilini yapmıştır. Zalimlere karşı “BİR OLUN-DİRİ OLUN-İRİ OLUN” sırf kendisine ait bu meşhur sloganıyla Anadolu’muzda milli birlik ve beraberliğimizin sağlanması için Anadolu halkını, Türkmen’leri vs. bilinçlendirerek, yeni bir devletin kurulmasına olanak sağladı. Daha önceden Horasan Nişabur padişahı olan babası, İbrahim-i Sani’nin vefatı ile babasının makamını kabul etmeyerek, 1240 tarihinden önce Anadolu’ya gelerek, hizmetlerde bulundu. Bu gün 8 asıra yakın bir zamandan beri, Suluca Karahöyük’te Hacı Bektaş kazasındaki, mübarek türbesini milyonlarca kitlenin ziyaret ederek, sevicilerinin kalplerinde ve gönüllerinde sönmez bir meşale gibi nurlandırmakta ve onu saygıyla, şükranla,rahmetle anılmaktadır.

Ayrıca, Mevlevi Ahmed Dede (EFLAKİ) ise “Mena-Kıbul-Arifun” Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinden, Hacı Bektaş Veli’yi, haksız yere kötülemesi ise Hacı Bektaş ile Mevlana’nın aynı dönemde yaşadığı ve Hacı Bektaş’ın Mevlana’ya rakip olduğu için Hacı Bektaş’ı kötülemekte ve kendi tarikat piri olan Mevlana’yı yükseltmektedir. Oysaki bu iki İslam büyüğünü yücelteceğimiz yerde, birilerine yararlanmak maksadıyla, birini yücelterek diğerini küçültmeye hiçbir kimsenin asla haddi değildir. Zira her ikisi de aynı dönemde yaşamışlardır. Değerli hizmetler vermişlerdir. Hacı Bektaş Veli ve Mevlana birbirlerini severek, takdir edilmişlerdir.
 
Bu itibarla 13.üncü asırda, Anadolu insanına, Türklük, İslamiyet ve bütün insanlık âlemine, çok büyük hizmetler vermiş olan, 8 asırdan beri çağları aşan, karanlıktan aydınlığa, kin ve husumetten barış ve kardeşliğe, dostluğa, hoşgörüye davet eden ve bütün insanlığı kucaklayan Nebevi ve Muhammedi bir nur ile aklanan, Türkiye’mizde, Balkanlarda ve dünyanın muhtelif yerlerinde milyonlarca bir kitlenin kalplerinde ve gönüllerinde, sönmez bir meşale gibi nurlandıran; “HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ” HAZRETLERİNİ bir kere daha, rahmetle, saygı ile şükranla anıyoruz.
 
                                                                                                                 
HASAN MEŞELİ 

GENEL BAŞKAN
 
 


ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam15
Toplam Ziyaret729334
ETKİNLİKLERİMİZ
HAVA DURUMU
SAAT
SİTE WEB MAİL

IP ADRESİM

ip adresim